Soğuk Savaş’ın buz gibi nefesi, Andrii Dovzhenko’nun hayatını bir gecede değiştirdi. Sovyetler Birliği’nin karanlık koridorlarında, rejim karşıtı fikirleri olan binlerce insanın kaderi, basit bir teşhisle belirleniyordu: şizofreni. Bu teşhis, onları özgürlüklerinden mahrum etmekle kalmıyor, aynı zamanda sessizce yok olmalarını sağlıyordu. Andrii, bu korkunç gerçeği öğrendiğinde, kendini bir labirentin ortasında buldu. Psikiyatri hastanelerinin soğuk duvarları arasında, aklını kaybetme korkusuyla mücadele ederken, bir yandan da ailesini korumak için çabalıyordu. KGB’nin gölgesi her adımında onu takip ediyordu. Şimdi, iki seçenek arasında sıkışmıştı: ya sessiz kalıp huzurlu bir hayatı seçecek ya da gerçeği açığa çıkararak her şeyi riske atacaktı.