Mustafa ve eşinin, yaşamları boyunca alıştıkları yoksulluk içerisinde bir umut ışığı bulma çabaları, yeni bir televizyon almak istemeleriyle ortaya çıkar. Dış dünyada yaşanan toplumsal hadiseler, ikili için sadece uzaktan izlemekle kalınan birer manzara gibidir; geçim derdinin getirdiği ağır yük altında bu olaylara duyarsız kalmışlardır. Ancak bir sabah, sabah güneşinin ilk ışıklarıyla birlikte, darbe haberiyle sarsılırlar. İlk anda bu durum, Mustafa için bir değişimin eşiği gibi görünsede, gecenin karanlığında evlerinin basılması ve kendilerinin “Şehmuz” ile bağlantılı olduğu iddialarıyla tutuklanmaları, her şeyi alt üst eder. O an, Mustafa gerçek hayatın ne kadar sert ve acımasız olabileceğini bir parça yüreğiyle kavrar. 12 Eylül’ün getirdiği karanlık, onların hayatına adeta bir cehennem gibi çökerek, tarihin en derin yaralarından birini açık edecektir. Hayatlarının içinden gelen bu acı ama gerçek kargaşa, onları sonsuza dek etkileyecektir.