Stephen gözlerini açtığında, tavanın soğuk metal yüzeyinin üzerinde olduğunu fark etti. Gözleri hayretle dolarken, burada ne aradığını ve nasıl geldiğini sormadan edemedi. Son anı, Litvanya’nın güzel sokaklarına aitken, şimdi karanlık bir odanın esiri olmuştu. Etrafında, onu sorgulayan birkaç adam, yüzlerinde tuhaf bir kararlılık ile duruyorlardı. Onların iddiaları, onu daha da korkutuyordu; Rus Dışişleri Bakanı’nın kaybolması üzerine hadise çıkmıştı. Nasıl olabilirdi ki? Belleği tamamen bulanık haldeyken, şimdi bir suçlu ilan ediliyordu. Daha beteri, zalim bir grup, bu bakanı en kısa sürede canlı yayında infaz etmeyi planlıyordu. Bu durum bir savaşın başlamasına zemin hazırlayabilirdi; Stephen’ın buna engel olabilmesi için, geçmişinin karanlık sırlarını aydınlatması gerekiyordu. Ancak o, sadece belirsiz hatıraların kalıntılarına sahipti.